Search
Close this search box.

İDDET BEKLEYEN KADIN EVDEN DIŞARI ÇIKABİLİR Mİ?

Soru: İddet bekleyen kadın evden dışarı çıkabilir mi?

FETVA

            İddet İslam hukukunda evliliği sona eren kadının zorunlu olarak beklemesi gereken, kendine ait hükümleri ihtiva eden süreye denir.[1] Bu süre eşi vefat eden kadında dört ay on gün iken, boşanan kadında üç hayız/temizlik müddetidir. Hamilenin iddeti ise doğum yapana kadardır.[2] Ric‘î veya bâin talaktan iddet bekleyen kadının, zina günahına düşmediği veya evin çökmesi, kendisine ya da malına zarar gelmesi, kirayı ödemeye güç yetiremeyip ev sahibinin onu çıkarması gibi bir zaruret olmadığı sürece evden dışarı çıkması caiz değildir.[3] Zira Allah Teala, “Apaçık bir hayâsızlık yapmış olmadıkça onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar.”[4] buyurmaktadır. Bununla birlikte bu kadının bu süreçteki nafakası kocasına aittir.[5] Eşinin vefatından iddet bekleyen kadına takdir edilen bir nafaka olmadığından, bu kadın nafakasını temin etmek için gündüz ve ihtiyaca binaen gecenin bir kısmında evinden dışarı çıkması caizdir.  Ancak geceyi evinde geçirmek zorundadır.[6]

            Kadın, iddetini boşandığı ya da kocasının vefatında ikamet ettiği evinde beklemelidir. Buna göre örneğin bir kadın, ziyaret kastıyla gitmiş olduğu bir evde eşinden boşansa hemen evine dönmeli ve iddeti orada beklemelidir.[7] Zira Allah Rasulü ﷺ eşi vefat edip ailesinin yanında iddet beklemek için izin isteyen Fürey’a Bint Mâlik’e (r.anha), “İddetini evinde tamamla.”[8] buyurmuştur. Vefat iddeti bekleyen kadına kocasının mirasından ikamet edilmeye elverişli bir ev kalmazsa, bu kadın başka bir eve taşınabilir. Zira bu intikal bir zaruretin neticesidir.[9] Karısını üç talak ya da beynûnet-i suğrâ ile boşayan kimse İslamî hükümlere riayet eden biri olur ve evde de birden çok oda varsa, kadın kocasından ayrı olarak bu odalardan birinde iddetini bekler. Şayet evde yalnızca bir oda varsa, koca  başka bir eve geçmeli, kadın ise ikamet ettiği evde iddet beklemelidir.[10] Zira kadının iddetini evinde beklemesi vaciptir.[11] Bahsi geçen durumda kocanın başka bir evi yoksa o halde evde, boşadığı eşiyle arasına mutlaka perde çekmeli, ayrı bir bölmede ikamet etmelidir. Koca fasık veya şerrinden korkulan biri olur ve evden çıkmazsa, kadın başka bir yerde iddet bekler. Bu durum kadının evden çıkmasını mübah kılan özür hallerinden kabul edilebilir.[12] Boşanan çiftlerin bu durumda evde halvete mani olacak bir kadın bulundurmaları caizdir.[13] Kadın yukarda zikredilen hususlar gibi evden çıkmasını gerektirecek bir özür olmadan evden çıkarsa nafaka hakkı düşer.[14]

[1] Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed er-Rûmî el-Mısrî el-Bâbertî, el-ʿİnâye (Daru’l-Fikr, ts.), 4/306; Abdülganî b. Tâlib b. Hammâde el-Guneymî ed-Dımaşkī el-Meydânî, el-Lübâb fî şerhi’l-Kitab (Beyrut – Lübnan: el-Mektebetü’l-İlmiyye, ts.), 3/80.

[2] İbrâhim b. Muhammed el-Halebî, Mülteḳa’l-ebḥur (Beyrut – Lübnan: Darul Kütübil İlmiyye, 1998), 142-144.

[3] Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, el-Mebsûṭ (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 1993), 6/32; Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî (Sind: el-Büşra, 2021), 2/170; el-Meydânî, el-Lübâb fî şerhi’l-Kitab, 3/86.

[4] Talâk 60/1.

لَا تُخۡرِجُوهُنَّ مِنۢ بُیُوتِهِنَّ وَلَا یَخۡرُجۡنَ إِلَّاۤ أَن یَأۡتِینَ بِفَـٰحِشَةࣲ مُّبَیِّنَةࣲۚ

[5] Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkī İbn Âbidîn, Minḥatü’l-ḫâliḳ ʿale’l-Baḥri’r-râʾiḳ (el-Baḥrü’r-râʾiḳ ile birlikte) (Dârü’l-Kitabi’l-İslamî, ts.), 4/166.

[6] Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Ebî Bekr Muhammed b. Ahmed el-Kudûrî, el-Muḫtaṣar (Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997), 170.

[7] Ebû Abdillâh Muhammed b. el-Hasen b. Ferkad eş-Şeybânî, el-Aṣl (Beyrut – Lübnan: Dâr’u İbn Hazm, 2012), 4/407.

[8] Ebu Davud, Talak, 42, 44 (Hadis No:2300); Tirmizi, Talak ve Lian, 23 (Hadis No:1204).

اُمْكُثِى فِى بَيْتِكِ حَتَّى يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ

[9] Ebû Muhammed Fahruddîn Osmân b. Alî b. Mihcen b. Yûnus es-Sûfî el-Bâriî ez-Zeylaî, Tebyînü’l-ḥaḳāʾiḳ (Kahire: Matba’âtü’l-Kübrâ’l- Emîriyye, 1313), 3/37.

[10] Zekiyyüddin Şa‘bân, el-Aḥkâmü’ş-şerʿiyye li’l-aḥvâli’ş-şaḫṣiyye (Bingazi: Menşûrâtu Câmiati Karyunis, 1993), 546.

[11] Damad Efendi, Mecmaʿu’l-enhur fî şerḥi Mülteḳa’l-ebḥur (Daru İhyai Kütübi’l-Arabiyye, ts.), 1/473.

[12] Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Sultân Muhammed el-Herevî el-Kārî, Fetḥu bâbi’l-ʿinâye (Beyrut – Lübnan: Dâru’l-Erkam, 1997), 2/180.

[13] el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî, 2/170.

[14] Muhammed Muhyiddîn b. Abdilhamîd, el-Aḥvâlü’ş-şaḫṣiyye fi’ş-şerîʿati’l-İslâmiyye (İstanbul: Mektebetül-İrşâd, 2021), 392.

PAYLAŞ

Facebook
Twitter
Whatsapp
Telegram
Diğer Fetvalar