Search
Close this search box.

KARI-KOCA BOŞANDIĞINDA ÇOCUKLAR KİMİN YANINDA KALMALIDIR?

Anne-Baba ve Çocukların Birbirine Karşı Davranışı Nasıl Olmalıdır? | İslam  ve İhsan

Soru: Karı-koca boşandığında çocuklar kimin yanında kalmalıdır?

FETVA

Anne-baba boşandığında erkek çocuk işlerini tek başına halledebilecek yaşa gelene kadar kız çocuğu ise hayız olana kadar annesinin gözetiminde kalır. Ancak annenin bu hakka sahip olabilmesi için birtakım şartlar vardır. Bunlar: çocuğun mahremi olmayan başka bir erkekle evlenmemiş, akıllı, dininden dönmemiş, çocuğa bakamayacak kadar yaşlı olmayan ve günahlardan sakınan bir kişi olmasıdır. Bu şartlardan biri olmadığı takdirde anne çocuğu bulundurma hakkını kaybeder. Annenin vefat etmesi, çocuğu almak istememesi veya hakkını kaybetmesi halinde ise zikredilen çağa gelene kadar çocuk sırayla şu akrabalarının yanında kalır: Anneanne, babaanne, çocuğun öz kız kardeşleri, anne bir kız kardeşleri, baba bir kız kardeşleri, teyzeleri ve halaları. Çocuğa bakacak kadın akrabalardan kimse yok ya da olanlar onu terbiye etme şartlarına sahip değilse hidâne hakkı mirastaki tertip üzere baba, dede, öz kardeş, baba bir kardeş, öz kardeşin oğlu, baba bir kardeşin oğlu, amca gibi erkek akrabalara intikal eder. Bu süre zarfı içerisinde baba, çocuğun bakım masraflarını üstlenmekle mükelleftir.

MÜDELLEL FETVA

            Evlat edinme yoluyla çocukların babalarından başkasına nispet edilmesini kaldıran İslam’ın nesebe fevkalâde önem vermesinin hikmetlerinden biri de babanın çocuğun nafakası gibi terbiyesiyle de alakadar olmasıdır. “Onların (Annelerin) örfe uygun ölçülerde yiyecek ve giyeceklerini sağlamak da çocuğun kendisi için doğurulduğu kişinin (babanın/المولد له) borcudur.”[1] ayet-i kerimesi ‘ibâratu’n-nas yoluyla annenin nafakasının; “المولود له/çocuğun kendisi için doğurulduğu kişi” ifadesiyle de işâratu’n-nas yoluyla çocuğun nesebinin babaya ait olduğunu beyan etmektedir.[2] Nesep kendisine ait olan baba, çocuğun terbiyesiyle başlangıçta annenin nafakasını karşılayarak ilerleyen yıllarda ise bizzat ilgilenir. Fıkıhta “el-Hidâne/el-Hadâne/Çocuğu yanında bulundurma hakkı” başlığı altında mütalaa edilen mevzu; ıstılâhi olarak: “Kendi başına işlerini halledemeyen belli yaştaki çocuğun belli şartları taşıyan mahremleri tarafından terbiye edilmesi”[3] şeklinde tarif edilmektedir. Nesep babaya ait olsa da annenin, çocuğa karşı daha şefkatli olması ve çocuğun annenin bakımına ihtiyaç duyması hasebiyle belli bir yaşa gelene kadar çocuk annesinde kalır. Nitekim huzuruna gelerek; “Ey Allah’ın Rasûlü! Karnım oğlum için adeta bir kap, göğsüm besin kaynağı, kucağım da onun korunağıydı. Babası beni boşadı ve çocuğu benden alacağını söyledi.” diyen kadına Allah Rasûlü ﷺ şöyle cevap vermiştir: “Evlenmediğin müddetçe sen çocuğunu almaya kocandan daha hak sahibisin.”[4] Bu bağlamda delil olarak kullanılan rivayetlerden biri de şudur: “Hz. Ömer, henüz bebek olan oğlu Asım’ın annesini boşadıktan sonra onu eski karısından almak istedi. Kadın da vermek istemeyince çocuğu çekiştirdiler ve çocuk ağladı. Daha sonra Müslümanların halifesi Hz. Ebûbekir’e (r.a) gittiler. Hz. Ebûbekir (r.a): “Ey Ömer! Çocuk gençlik çağına gelip kendi kararını verene kadar annesinin ona dokunması, kucağı ve kokusu çocuğa senden daha hayırlıdır.”[5] buyurdu.

            Buna göre karı-koca arasındaki ilişki sonlandığında çocuk belli bir yaşa gelene kadar onu yanında bulundurma hakkı anneye aittir.[6] Ancak kadının bu hakkı elinde bulundurabilmesi için çocuğun mahremi olmayan başka bir erkekle evlenmemiş, akıllı, dininden dönmemiş, çocuğa bakamayacak kadar yaşlı olmayan ve çocuğa zararı dokunacak günahları işlemekten sakınan bir kişi olması gerekir. Ayrıca kadın, herhangi bir sebeple sık sık evden çıkmak durumunda kalıyor ve çocuğu yetiştirme noktasında yeterli olamıyorsa çocuğu yanında bulundurma hakkını kaybeder.[7]

            Anne vefat eder ya da çocuğu almak istemez veya zikredilen sebeplerden dolayı çocuğu yanında bulundurma hakkını kaybederse söz konusu hak sırayla şunlara geçer: Anneanne, babaanne, çocuğun öz kız kardeşleri, anne bir kız kardeşleri, baba bir kız kardeşleri, teyzeleri ve halaları.[8] Anne için öngörülen şartlar diğer akrabalar için de geçerlidir.[9] Çocuğa bakacak kadın akrabalardan kimse yok ya da olanlar onu terbiye etme şartlarına sahip değilse hidâne hakkı mirastaki tertip üzere baba, dede, öz kardeş, baba bir kardeş, öz kardeşin oğlu, baba bir kardeşin oğlu, amca gibi erkek akrabalara intikal eder.[10]

Erkek çocuk, annesine ihtiyaç duymadan işlerini halledebilecek çağa geldiğinde onu yanında bulundurma hakkı babaya geçer. Zira erkek çocuk bu yaştan itibaren erkeklerin ahlakıyla ahlaklanmalı ve terbiye edilmelidir. Baba ise buna güç yettirme noktasında anneden daha öndedir. Bulûğa kadar annenin yanında kalıp kadınlıkla alakalı hallere ve bilgilere vakıf olan kız çocuğu buluğla birlikte babasının yanına geçer. Zira bu yaştan itibaren korunup kollanmaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden İslam, bulûğ sonrası himâyeyi babaya vermiştir.[11][12] Ayrıca çocuk annenin yanında kaldığı müddetçe baba, ona yapılan masrafları karşılamakla da mükelleftir.[13]

[1] Bakara, 2/233. وَعَلَى ٱلۡمَوۡلُودِ لَهُۥ رِزۡقُهُنَّ وَكِسۡوَتُهُنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۚ

[2] Ebu’l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmud en-Nesefî, Menâru’l-envâr fî usûli’l-Fıkh (İstanbul: Dâru’l-Lübâb, 2020), s. 139.

[3] Bkz. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd, el-Ahvâlu’ş-şahsiyye fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye (İstanbul: Mektebetu’l-İrşâd, 2021), s. 439.

[4] Ebu Davud, Talak, 34, 35 (Hadis No: 2276). أَنَّ امْرَأَةً قَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ ابْنِى هَذَا كَانَ بَطْنِى لَهُ وِعَاءً وَثَدْيِى لَهُ سِقَاءً وَحِجْرِى لَهُ حِوَاءً وَإِنَّ أَبَاهُ طَلَّقَنِى وَأَرَادَ أَنْ يَنْتَزِعَهُ مِنِّى فَقَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم

“أَنْتِ أَحَقُّ بِهِ مَا لَمْ تَنْكِحِى.”

[5] Ebû Bekir İbn Ebî Şeybe, el-Musannef (Riyad: Dâru Kunûzi İşbîliyâ, 2015), 10/460 (Hadis No: 20252).

[6] Burhanuddîn el-Merğînânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî (Karaçî: Mektebtu’l-Büşrâ, 2021), 2/176.

[7] Bkz. Muhammed Emin İbn Abidin, Raddu’l-Muhtâr ala’d-Durri’l-Muhtâr (Lahor: Mektebetu Reşîdiye, 2023), 10/429-435.

[8] Ayrıntılı bilgi için bkz. Alâuddîn Muhammed b. Ali el-Haskefî, ed-Durru’l-Muhtâr(Haşiyetu İbn Abidin İle Beraber) (Lahor: Mektebetu Reşîdiye, 2023), 10/449-452.

[9] el-Merğînânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî, 2/177-178.

[10] Abdulhamîd, el-Ahvâlu’ş-şahsiyye fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, s. 442.

[11] Tahrîm, 66/6. ﴿یَـٰۤأَیُّهَا ٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ قُوۤا۟ أَنفُسَكُمۡ وَأَهۡلِیكُمۡ نَارࣰا وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلۡحِجَارَةُ ﴾

[12] Bkz. el-Merğînânî, el-Hidâye Şerhu Bidâyeti’l-Mübtedî, 2/178.

[13] Muhammed Emin İbn Abidin, Minhatu’l-Hâlik ala’l-Bahri’r-Râik (el-Bahru’r-Râik İle Birlikte) (Dâru’l-Kitâbi’l-İslâmî, ts.), 4/180.

PAYLAŞ

Facebook
Twitter
Whatsapp
Telegram