Soru: Kendisine lanet ya da beddua edilen bir eşyayı kullanmak caiz midir?
Fetva
Lanet, lugat itibariyle Allah Teâla’ya nispet edildiğinde kulunu hayırlarından uzak kılması manasında, kula nispet edildiğinde ise birine hakaret veya sebbetme manasında kullanılır.[1] Allah Rasûlü ﷺ “Müslümana lanet etmek onu öldürmek gibidir.”[2] buyurarak Müslümana lanet etmeyi yasaklamış, “Mümin kötü konuşan, lanet eden, müstehcen ve açık saçık konuşan biri değildir.”[3] buyurarak da lanet etmenin bir müminin vasfı olmadığını haber vermiştir. Allah Rasûlü ﷺ bir seferde kafilede bulunan bir kadının devesine kızdığından dolayı ona lanet okuduğunu işitince “O devenin üstündeki eşyaları alıp deveyi bırakın. Çünkü o lanetlidir.”[4] buyurmuştur. Başka bir rivayette ise “Üzerinde lanet olan bir deve bizimle birlikte bulunmasın.”[5] buyurmuştur. Fukaha bu hadise binaen bir hayvana lanet etmenin de caiz olmadığını söylemektedir.[6] Buna göre bir müminin insana ve insan dışındaki canlılara da lanet okuması yasaklanmıştır. Ancak son zikredilen hadisten o devenin bir daha kullanılmasının, kurban edilmesinin ya da satılmasının da caiz olmadığı anlaşılmamalıdır. Zira Allah Rasûlü ﷺ sadece devenin kendisiyle birlikte yolculuk etmesine karşı çıkmıştır. Devenin sahibinin ondan istifade edebilmesi, onu satabilmesi gibi hükümlerde bir değişiklik söz konusu değildir.[7] Allah Rasûlü’nün ﷺ deveye dair zikredilen ifadeleri kullanması, esasında devenin kendisiyle alakalı değil, lanet eden kadına bir sitem ve cezadır.[8] Zira devenin lanetlenmesi kadının ondan istifade edememesi manasında olursa deve değil, bilakis kadının kendisi zarar görmüş olur.[9] Buna göre Allah Rasûlü’nün ﷺ bu sözden maksadı daha önce lanet okumaktan men etmesine rağmen bu emre uymayıp lanet eden kadını devesinden ayırarak ona bir ceza vermektir.[10] Ayrıca deve mükellef bir canlı olmadığından laneti kabil değildir. Zira deve mükellef olmayıp fiillerini bir iradeyle ortaya koymadığından lanet onun için bir hüküm ifade etmez.[11] Başka bir hadiste zikredildiği üzere hak etmeyen birine lanet okumak, o lanetin kişiye geri dönmesine sebep olduğundan dolayı[12] da kadın bu sitemi haketmiştir.[13]
Zikredilen esaslara göre bir Müslümanın ne bir Müslümana ne de başka bir canlı ya da eşyaya yönelik lanet lafızlarını kullanması caiz değildir. Ancak bir canlı veya eşyaya lanet okunması bunlardan istifade edilmesine mani değildir. Lanet okuyan kişinin tevbesi ise kullandığı lanet ifadeleri için Allah Teâla’ya istiğfar etmesiyle gerçekleşir.
[1] Muhammed Mürteza b. Muhammed el-Hüseyni ez-Zebidi, Tâcu’l-arûs min cevâhiri’l-kâmus (Kuveyt: Müessesetü’l-Kuveyt, 2001), “la’n”, 36/118.
[2] Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (Beyrut: er-Risâletü’l-Âlemiyye, 1432), “Eymân ve’n-Nuzûr”, 7. “وَلَعْنُ الْمُؤْمِنِ كَقَتْلِهِ”
[3] Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre (Yezîd) et-Tirmizî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (Beyrut: el-Mektebetü’l-Asriyye, 2008), “Birr ve Sıla”, 48. “لَيْسَ الْمُؤْمِنُ بِالطَّعَّانِ وَلاَ اللَّعَّانِ وَلاَ الْفَاحِشِ وَلاَ الْبَذِىءِ”
[4] Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 2009), “Birr ve Sıla”, 80. “خُذُوا مَا عَلَيْهَا وَدَعُوهَا فَإِنَّهَا مَلْعُونَةٌ”
[5] Müslim, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ, “Birr ve Sıla”, 82. “لاَ تُصَاحِبُنَا نَاقَةٌ عَلَيْهَا لَعْنَةٌ”
[6] Mansûr b. Yûnus b. Salâhiddîn el-Buhûtî, Keşşâfü’l-ḳınâʿ ʿani’l-İḳnâʿ. (Riyad: Mektebetü’n-Nasri’l-Hadîse, 1968), 5/494.
[7] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî en-Nevevî, el-Minhâc fî şerḥi Ṣaḥîḥi Müslim b. el-Ḥaccâc (Beyrut: Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabi, 1392), 16/147.
[8] Muhammed el-Emîn b. Abdullah el-Hereri, el-Kevkebü’l-vehhac şerhu sahîh’i-Müslim b. el-Haccâc (Dâru’l-Minhac, 2009), 24/385.
[9] Ebü’l-Abbâs Ziyâüddîn Ahmed b. Ömer b. İbrâhîm el-Ensârî el-Kurtubî, el-Müfhim şerḥu Ṣaḥîḥi Müslim (Dimeşk: Dâru İbn-i Kesir, 1996), 6/581.
[10] el-Hereri, el-Kevkebü’l-vehhac şerhu sahîh’i-Müslim b. el-Haccâc, 24/385.
[11] el-Kurtubî, el-Müfhim şerḥu Ṣaḥîḥi Müslim, 6/580.
[12] Süleymân b. el-Eş‘as b. İshâk es-Sicistânî el-Ezdî Ebû Dâvûd, Sünen-i Ebî Dâvûd (Beyrut: Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1996), “Edeb”, 45. “إِنَّ الْعَبْدَ إِذَا لَعَنَ شَيْئًا صَعِدَتِ اللَّعْنَةُ إِلَى السَّمَاءِ فَتُغْلَقُ أَبْوَابُ السَّمَاءِ دُونَهَا ثُمَّ تَهِبْطُ إِلَى الأَرْضِ فَتُغْلَقُ أَبْوَابُهَا دُونَهَا ثُمَّ تَأْخُذُ يَمِينًا وَشِمَالاً فَإِذَا لَمْ تَجِدْ مَسَاغًا رَجَعَتْ إِلَى الَّذِى لُعِنَ فَإِنْ كَانَ لِذَلِكَ أَهْلاً وَإِلاَّ رَجَعَتْ إِلَى قَائِلِهَا”
[13] Halîl b. Ahmed b. Mecîd Sehârenpûrî, Beẕlü’l-mechûd fî ḥalli Ebî Dâvûd (Hindistan: Merkezu’ş-Şeyh Ebi’l-Hasen en-Nedvî, 2006), 9/136-37.