Search
Close this search box.

YEMİN BOZULMADAN ÖNCE VERİLEN KEFARET GEÇERLİ MİDİR?

Soru: Yemin bozulmadan önce verilen kefaret geçerli midir?

FETVA

Allah Teala, “Yeminlerinize bağlı kalın.”[1] buyurarak Müslümanları yeminlerini bozmaktan yasaklamaktadır.[2] Bununla birlikte yemini bozan kimse kefaretini vermelidir. Yeminin bozulmasından önce kefaretin verilmesi hususunda ise fukaha ihtilaf etmiştir. Şafiî mezhebinde kişi kefaretin sebebi olan yemin gerçekleştiğinden, yemini bozmadan önce yeminin malla ödenen kefaretini verirse bu caizdir.[3] Bu durum ölüme götüren bir yaralama neticesinde yaralanan kimsenin vefat etmesinden önce hatâen/yanlışlıkla adam öldürme kefaretine benzetilerek caiz görülmüştür. Ancak yemin bozulmadan kefaret olarak oruç tutulması geçerli değildir. Zira kefaretin vakti yeminin bozulmasından sonra başlamaktadır ve oruç gibi bedenle yapılan ibadetlerin de vakti girmeden eda edilmesi geçerli değildir.[4] Hanefi mezhebinde ise yemin bozulmadan kefaretin yerine getirilmesi hiçbir durumda geçerli olmaz.[5] Zira kefaret, yasağın ihlali neticesinde emredilmektedir. Mezkur durumda ise böyle bir ihlal söz konusu değildir. Şafiî fukahasının buna cevaz verirken sebebin (yeminin) gerçekleştiğini, bunun da yanlışlıkla adam öldürme kefaretine benzediğini ifade etmesine Hanefi fukahası kefaretin sebebinin yemin etmek değil, yemini bozmak olduğunu söyleyerek cevap vermektedir.[6] Kişi yeminini bozmadan önce kefaret niyetiyle fakire yemek yedirdiyse ondan ücreti geri talep edemez. Zira kişi yemek yedirme ameliyesini hem kefaretini ödemek adına hem de infakta bulunmak için yapmaktadır. Zikredilen durumda Hanefilere göre her ne kadar kefaretin ödenmesi geçerli olmasa da infak sevabı geçerli olduğundan yemek yedirmek sadaka yerine geçmektedir.[7] Sadaka da hibe olduğundan geri alınması caiz değildir.

[1] Mâide 5/89

وَٱحۡفَظُوۤا۟ أَیۡمَـٰنَكُمۡۚ

[2] Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân (Beyrut: Daru’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1994), 2/571.

[3] Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî en-Nevevî, Ravżatü’ṭ-ṭâlibîn ve ʿumdetü’l-müttaḳīn (Beyrut-Dımeşk-Umman: el-Mektebetü’l-İslami, 1991), 11/17.

[4] b. Ebi’l-Kāsım es-Sülemî ed-Dımaşkī İzzüddîn b. Abdisselâm, el-Ġāye fi’ḫtiṣâri’n-Nihâye (Beyrut – Lübnan: Darün-Nevâdir, 2016), 3/120.

[5] Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Ebî Bekr Muhammed b. Ahmed el-Kudûrî, el-Muḫtaṣar (Beyrut: Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997), 210.

[6] Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî (Sind: el-Büşra, 2021), 2/234.

[7] Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed er-Rûmî el-Mısrî el-Bâbertî, el-ʿİnâye (Daru’l-Fikr, ts.), 5/85.

PAYLAŞ

Facebook
Twitter
Whatsapp
Telegram